Tarih // 28 Ekim 2024
Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 63. konferansında imzalanan sözleşmenin 3. maddesinde gürültü; “İşitme kaybına neden olan veya bundan başka sağlık tehlikelerine yol açan tüm sesler” olarak tanımlanmıştır.
Gürültüden etkilenmenin boyutu, gürültüye maruz kalma süresi, gürültünün frekansı, şiddeti, kesikli ya da sabit olması ve kişisel özelliklere bağlıdır. Gürültü maruziyeti sonucunda işitme sisteminde başlıca üç etki görülür:
Birinci etki, işitme yorgunluğu olarak tanımlanmaktadır. Sesin şiddeti ve yoğunluğu arttıkça işitme yorgunluğu da artar. Anlık gürültünün biyolojik etkisi, sürekli gürültüden bazı bakımlardan farklıdır. İç kulak kısmen akustik refleks nedeniyle sürekli gürültünün etkisinden korunmaktadır. Bu refleks 90 dB üzerindeki seslerde iç kulaktaki bazı kaslarının kasılmasına bunun sonucunda ses şiddetine direnmesine olanak tanır. Yüksek şiddetteki anlık gürültü akustik refleksin oluşumundan önce kohleaya ulaşmaktadır. Doğrudan mekanik hasar kohleada bulunan corti organındaki silyalı hücreleri etkiler ve bu etkiler geri dönüşümsüzdür. 140 dB şiddetinde bir darbe gürültüsü ani ve geri dönülemez işitme yitimine yol açabilir. Buna akustik travma denir.
Geçici işitme kayıpları, uzun süre gürültüye maruziyetin ardından ortaya çıkan ve belli bir süre dinlendikten sonra iyileşebilen işitme kayıplarıdır. Örneğin 90 dB (A)’lık bir gürültüye 100 dakika maruz kalma sonucunda ortaya çıkan yaklaşık 18-20 dB’lik bir işitme kaybının ortadan kalkabilmesi için gerekli olan iyileşme süresi, yine yaklaşık olarak 1000 dakikadır. Yani ortaya çıkan işitme kaybının iyileşebilmesi için, maruz kalma süresinin en az 10 katı kadar bir iyileşme süresine ihtiyaç olduğu ortaya konulmaktadır. Gürültü düzeyi arttıkça, oluşan işitme kaybının ve iyileşme süresinin daha fazla arttığı bilinmektedir. Gürültülü ortamlarda çalışan insanların özellikle endüstride, bahsedilen iyileşme sürelerine sahip olması mümkün değildir. 8 saatlik bir maruziyet sonucunda en fazla 16 saatlik bir dinlenme süresine sahip çalışanlarda bu işitme kayıpları, yığmalı bir biçimde oluşarak sürekli işitme kayıplarını oluştururlar. Çok uzun süre işitme reseptörleri üzerine gelen bu fiziksel enerji, bu reseptörlerin bozulmasına, yani sinirsel iyileşemez türde işitme kayıplarına neden olmaktadır.
Yapılan çalışmalarda 8 saat süre ile 90 dB (A) ve 24 saat süre ile 84 dB(A) gürültüye maruziyet sonucunda kortizol düzeyinde belirgin artış ortaya çıkmıştır. Ayrıca anormal olarak artmış kortizol değerlerinin eozinopeni, hipertansiyon, osteoporozis ve stres ülserlerine yol açtığı ve yine aşırı gürültünün adrenalin- noradrenalin dengesizliğine neden olduğu ve bununda kardiyovasküler hastalıklara sebebiyet verdiği bildirilmektedir.
İnsan konuşma frekans değerlerinin 500-3000 Hz arasında olması nedeni ile 3000 Hz civarındaki frekanslar etkilenene kadar önemli bir konuşma algılama güçlüğü çıkmaz. Bu nedenle konuşma frekansları etkilenmeden önce yapılacak odyometrik incelemeler erken tanı ve korunmada oldukça önemlidir.
Fiziksel etkileri:
Fizyolojik etkileri:
Aralıklı ve ani gürültü kişide ani adrenalin deşarjı yaratarak;
Psikolojik etkileri:
Performans üzerine etkileri:
Giderek artan sanayileşme ve kentleşme sonucunda gürültü önemli bir çevresel kirlilik etkeni haline gelmiştir. Gürültünün insan sağlığını pek çok yönüyle olumsuz etkilediği görülmesine karşın, toplumumuzda halen bir risk olarak algılanmamaktadır. Okullarda ve işyerlerinde sağlık eğitimi çalışmalarına ağırlık verilmeli ve bu konuda toplumsal duyarlılık oluşturulmalıdır. Bilinmektedir ki gürültünün bu olumsuz etkilerinden korunmanın en etkin yolu, gürültü kaynaklarının denetimidir. Denetimin ardından problemi çözmeye yönelik uygulamalara teşvikler ve yaptırımlar oluşturulmalıdır. Kaynağında yapılacak iyileştirmeler ile bu problemin üstesinden gelmek mümkündür.